Kendinize zaman zaman nasıl bir dünya içinde yaşadığınızı soruyor musunuz? Çevrenizde güvenebileceğiniz kaç arkadaşınız var ? 20-30 yıl öncesine dönmek ister misiniz? Facebook, Instagram vb sosyal medya iletişim kanallarında olmaktan ne kadar zevk alıyorsunuz? Kendinizi ne kadar sıklıkta Facebook’a bakarken yakalıyorsunuz? Arkadaşlarınızla buluştuktan sonra fotoğraflarınızı facebookta yayınlıyor musunuz? Instagram’da her yaptığınızı paylaşıyor musunuz?

Efsun Fırtına
Eğitmen&Danışman&Profesyonel Koç
20 Mayıs 2017

Liderlik eğitimlerinin başlangıcında sorulan klasik bir soru vardır?  Lider Olunur mu ? Yoksa Lider Doğulur mu? Bu soruyu Yönetim Becerileri ve Liderlik  Eğitimlerine katılanlara sorduğumuzda her iki seçenek içinde parmak kaldıranlar olur.  Son yıllarda eğitime katılanların çoğunluğu liderliğin doğuştan kazanılan bir vasıf olmadığı konusunda hem fikirler.  Bununla birlikte diğer bir katılımcı kitlesi de liderliğin doğuştan kazanılan bir vasıf olduğu konusunda ısrarcı.

Devamını Oku

Farklı Eğitimlere katılmayı, yeni bir eğitim programı hazırlamayı ya da  elime yeni bir kitap alıp okumayı neden çok seviyorum biliyor musunuz? Çünkü bende farkındalık  sağlıyor, beynimin doyduğunu hissediyorum. Bir insan hiçbir şey yemeden 10 gün, hiçbir şey içmeden de 3 gün hayatta kalabiliyor. Ben kendi adıma,  yeni bir şeyler öğrenmediğim bir günü aç geçirmiş sayıyorum, yani 10 gün bir şey öğrenmeden yaşarsam sanıyorum belki bedenimi değil ama ruhumu kaybederim. Yeni bir şeyler öğrendiğiniz zaman, sanki gözlerinizin önünde var olan bir sis perdesinin usul usul yok olduğunu farkediyorsunuz.

Ömer Uzun hocamla verdiğimiz Arçelik’te, Yünsa’da vd. yerlerde verdiğimiz Liderlik Gelişim Programlarında, katılımcıların kitap okumasını, yeni bir şeyler öğrenmesini teşvik ediyor, onları destekliyoruz. Programlarımıza katılan her bir birey, program sonunda sadece işi açısından değil hayatı açısından da bir farkındalık kazanıyor.

Okumayı, öğrenmeyi ve her gün hayatınıza yeni anlamlar yüklemeyi unutmayın. Karnınızı doyurduğunuz gibi beyninizi ve ruhunuzu da doyurun.

 

Efsun Fırtına
Eğitmen&Danışman&Profesyonel Koç
20 Mayıs 2017

Yaratmak, kim olduğumuzun, hangi niteliklere sahip olduğumuzun farkına varmaktır. Ortaya koyduğumuz eserler ise yaratıcılığımızın bir sonucudur. Resim yapmak, beste yapmak, şiir yazmak, proje geliştirmek ya da yaratıcı herhangi bir çabayı yaşama geçirmek gibi. Hepimiz doğuştan birtakım yeteneklere sahip olarak doğarız, kimimiz bu yeteneklerin erken farkına varır ve sahip olduklarının hakkına verir. Kimimiz ise maalesef yeteneklerine inanmaz ya da inanmamayı tercih eder daha da doğrusu kendisini yoracak çalışmalar içine girmek istemez. Bahanesi ise hazırdır. “Vaktim yok” ya da “nerede bende o yetenek şaka yapıyor olmalısın” gibi.

 

Aslında bizler kendi hayatımızın mimarlarıyız. Bir ev düşünün mimar eli değmiş, herşeyiyle kusursuz. Bir ev düşünün, var olması yeter diye yapılmış. Hangisinde oturmak istersiniz? Hangisi sizi daha mutlu kılar? Sadece başınızı sokacağınız bir ev sizi mutlu etmeye yeter mi? Hayatınızı düşünce zenginliğinizi kullanmadan yaşamak sizi nelerden mahrum eder biliyor musunuz? Oysa  ki insanlar farkına varmadan düşünceleri ile sözleri ile hayatlarına yön verir bir ev gibi hayatlarını dekore eder ve süslerler. Güzel şeylere layık olduklarını farkettikleri zaman daha çok çabalarlar, hayatlarının mimar eli değmiş bir ev gibi güzel olması için itina gösterirler. Olumlu düşünür, olumlu sözler sarfeder olumlu bir hayat yaşarlar. Çünkü düşünceleri hep olumlu olduğu için olumlu enerjileri üstlerine çekerler. Bu insanlar  sokakta, iş yerinde ya da herhangi bir mecliste hemen farkedilirler. Çünkü gözlerinin içi güler. Bu satırları okurken olur mu hiç öyle şey demeyin lütfen bir deneyin. Öncelikle işe, yakın çevrenizdeki insanları farketmekle başlayın. Bakkalınıza  komşunuza hatta sokaktaki çöpünüzü toplayan temizlik görevlisine tebessüm etmekle başlayın.Unutmadan bu arada, sabahleyin uyandığınızda öncelikle iç benliğinize günaydın diyin. Her yeni başlayan yeni bir günün , yepyeni sürprizlerle dolu olduğunu kendinize söyleyin. Korkmayın kimse kendi kendinize konuştuğunuzu duymaz duysa bile ne çıkar.

 

Heykeltraşların yaptıkları eserleri yani heykelleri bir düşünün ne kadar emek sarfedilmiş ne kadar çaba ortaya konulmuş onların yaratılması için. Hayatımızda yaptığımız herşey bizim düşünce heykellerimiz. Emek sarfederek yaptığınız şeyleri bir düşünün  size nasıl haz veriyor? Bir süre sonra bu haz duygusu ile yeni düşünce heykelleri oluşturmak istemiyor musunuz?  Tabiki istiyorsunuz? Herşey bizim elimizde, istediğimiz gibi hayatımızı yönlendirebiliriz yeter ki içten isteyelim buna yürekten inanalım. %100 Düşünce Gücü adlı kitabı mutlaka duymuşsunuzdur ya da okumuş olabilirsiniz. Okuyupta gerçekten faydalanıp hayatınıza birşeyler katmasına izin verdiyseniz bu satırlarda sizlerle neler paylaşmak istediğimi daha iyi anlarsınız.

 

İnsanlar yeter ki birşeyler yapmak istesinler onları hiçbir şey hiçbir kimse durduramaz. İstemek başarmanın yarısıdır. İnsan kendi kişiliğinin mimarı olabileceğini farkettiğinde müthiş bir özgürlük ve sorumluluk duygusu içini sarar ve  geleceğini yönlendirme duygusu ile hareket eder. Çok sık tekrarlanan bir deyişi burada tekrarlamak istiyorum. “Bir düşünce eken bir eylem biçer, bir eylem eken bir alışkanlık biçer, bir alışkanlık eken bir huy biçer, bir huy eken bir karakter biçer, bir karakter eken bir kader biçer.

 

Hayatımızı yönlendirmek kendi hikayemizi yazmak için aşağıda size önereceğim yolları denemek istermisiniz? Evet ise yanıtınız buyrun o zaman:

 

  • Geleceğimiz bizim elimizde bu sebeple düşüncelerimize dikkat edelim ki düşüncelerimiz evrende doğru yerlere gitsin ve doğru şekilde bize geri dönsün. Dönerken de martıların gökyüzünde çıkarmış olduğu sevinç çığlıklarına karışşın. Coşku dolu, sevinç dolu olsun. Yaşamımızda yön bulsun.

 

  • Ağzınızdan çıkan sözcüklere dikkat edin, sözcükler çok güçlü araçlardır, dünyanızı sözcüklerle yaratırsınız. Kendinizle ve başkaları ile konuşurken sarfettiğiniz kelimeler konusunda daha düşünceli olun. Sözcüklerinizi seçerken enerji dolu, cesaret verici, motive edici ve olumlu olmalarını sağlayın, bilinçli olarak seçin ve kullanın.Bu tavrınız bulunduğunuz enerji düzeyinizi ve çevrenizdeki kişileri dikkat çekecek ölçüde etkileyecektir.

 

  • Kendinizi nasıl görüyorsunuz? Kimlerle arkadaşlık yapıyorsunuz? Ne gibi mesajlarla kendinizi ve çevrenizi görüntülüyorsunuz? Gelecek 5-10 yıl sonra nasıl biri olacağınız ve nerede hangi konumda olacağınız bugün okuduğunuz kitaplarla, çevrenizdeki arkadaşlarla kısacası bugün ektiğiniz olumlu düşünce ve davranışlarla doğrudan ilintilidir.

 

  • Hayatınızda neler size heyecan veriyor? Yüreğinizin kıpır kıpır olduğu anların farkında mısınız? Kısacası hayatın farkına vararak andan zevk alarak yaşıyor musunuz? İstiridye kabuğundaki inci kadar değerli olduğunuzun farkında mısınız? Size heyecan veren olayların ve insanların bir listesini tutmaya başlayın.

 

  • Hayal gemisine binip tüm dünyayı gezmeye ne dersiniz? Yoksa hayalleriniz çocukluk anılarınızda mı kaldı? Ne sıklıkta hayal kuruyorsunuz? Kendinize şu soruyu sormaya ne dersiniz? “Herşeyi alabilecek kadar çok param olsaydı zamanımı nasıl geçirirdim? İşte bu sorunun yanıtı size kalbinizin en çok neyi şevkle istediğinizi gösterecektir. Yeni düşünce heykellerinizin yakıtı tutkudur, kabullenme değil. Gerçekten hayatta neyi çok istediğinizi bir düşünün, hayal edebileceğiniz en güçlü düş nedir? Renkli bir kağıda bunu yazın ve sizi o yaşama doğru nasıl çektiğini izleyin.

 

  • Hayatımızdaki renklerin yaşamın büyüsü olduğunu unutmayın, renklerin diline ve bize söylediklerine dikkat edin. Yeşilin, huzur ve güven veren rengini, morun bilge ve kutsallığını, kırmızının tutkusunu, beyazın saflığını ve mavinin sonsuzluğunu hayatınıza rehber yapın.

 

Ünlü düşünür ve alman yazar Goethe”nin dediği gibi “Ne yapabiliyorsanız ya da ne hayal edebiliyorsanız başlayabilirsiniz. Cesaretin içinde zeka, güç ve mucize vardır.” hemen başlayın.

Efsun Fırtına
Eğitmen&Danışman&Koç

Hayatlarımızı mercek altına yatırıp incelediğimizde  çevremizdeki pek çok kişinin egolarının ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz. İsterseniz  ben egosu çok güçlü olan  insanların,  günlük hayat içerisinde sürekli kullandığı cümlelere şöyle bir göz gezdirelim.

Ne kadar tanıdık gelip gelmediğine siz karar verin;
“Ben yaptım,  Benim eserim,  Ben olmasaydım bu şirket bu kadar büyüyüp gelişemezdi, Benim fikrim, Aaaaaa ben söylemiştim bak dediğim harfiyen çıktı, ben biliyorum canım siz bana soracaksınız,  Oğlum bu iş böyle olmaz olmaz kaç kere dedim ben sana, benim arabam, ben buna kaç para ödedim sen biliyor musun?, benim evim, benim şirketim.

Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün.

Bir insan “Ben….’’ ile başlayan cümleleri çok fazla kuruyorsa, kendisini büyük, göstermeye çalışıyorsa  aslında  egonun tuzağına düşmüştür çünkü bu durumda aslında kendisini küçük görüyordur. Ama bunu üstü kapalı yapıyordur.  Amaç; kendi kendine aslında o kadar da küçük, beceriksiz ve zavallı olmadığını ispatlamak.. Ve ne yazık ki bu işe yaramaz çünkü bir insan düşüncelerinin kökünde özbenliğini kabul etmediyse kendisini hep aciz, yetersiz ve zavallı görecektir.

İş dünyasında ise  sık sık karşılaştığımız  ben egosu,  özgüvenle yakından ilgili. Egosu kabarmış gururlu insan; hayata, olaylara, insanlara, objektif bakamaz. İşlerde terslik olursa çözmek yerine bağırıp çağırmayı tercih eder. Mantığıyla değil egosuyla karar verir. Birlikte çalıştığı insanlar veya ekipler ile sürekli çatışma içerisinde olur. Zamanla,  iş yerinde aynı amaç uğruna çalışan insanlarda rekabet duygusu artmaya başlar. Böyle olunca da aynı çatı altında kutuplaşmalar baş gösterir.

Egosu yüksek kişi, bazı başarılara imza atabiliyor ama bu sınırlı kalıyor. Çünkü bu kişilerin egosu, su yüzüne çıktığında ekip çalışmasına uyum sağlayamadıkları için bir süre sonra başarı grafikleri düşüyor. Onun için iş hayatlarımızda egomuzun bizi esir almasını engelleyerek, takım ruhunu yaşatarak, çok daha insani ve büyük başarılara kucak açmak mümkün.

Ego sağlıklı kullanıldığında ancak,  birey özgüveni yerinde davranışlar sergileyebilir, ne tamamen duygularının esiri olur ne de tamamen dışa bağımlı ve yönlendirilmeye açık bir kişilik.

Sahip olduğumuz egoları başkasına üstünlük aracı olarak değil de dengeli bir özgüven aracı olarak kullandığımızda ilişkilerimizin daha olumlu gideceğini görebiliriz.

Bir kurumun çalışanlarında egoyu kontrol altına alabilmek ve departmanlar arasında oluşan gerginlikleri ortadan kaldırabilmek için  öncelikle biz duygusunun işletme için ne kadar önemli olduğunu vurgulamamız gerekir. Hem o zaman egosu yüksek olan bazı çalışma arkadaşlarımızın var olan egolarını daha sağlıklı yönetmelerini sağlayabiliriz.

Şirketlerde en sık yaşanan çatışmalar, genellikle departmanlar arasında olur. Her bir departman sanki kendi cumhuriyetini ilan etmiş gibidir. Herkes kendi departmanından arkadaşlarıyla yemeğe gider, özel gün ve gecelerin amacı, çalışanları kaynaştırmak olduğu halde, yine aynı departmanlarda çalışanlar birbirleriyle oturup yemek yemeyi tercih eder bazen de mecbur kalır. Bunun en bariz örneğini ise, şirketlerin özel yemeklerinde bir masada oturan genellikle sadece erkeklerden oluşan teknik ya da idari personel çalışanlarında görebiliriz.

Şirketlerde biz bilincini oluşturabilmek için çalışanların bir ekip olduklarını ve bu bilinçle hareket etmeleri gerektiğini vurgulamamız gerekir. Adımlardan ilki,  çalışanlarımıza “İş Yerinde Biz Bilinci ve Kurum Kültürü”  eğitimini aldırarak, eğitimde yapılan pek çok uygulamayla onların biz olabilmenin farkına varmaları sağlanabilir.  Şirketin her bir departmanı bir zincirin halkası gibidir. Birinde yaşanabilecek bir aksama ya da hata tüm departmanları olumsuz etkileyecektir.

Özellikle üretim yapan şirketlerde bir bantta yaşanan aksamanın üretimi ve şirketin diğer departmanlarını nasıl etkilediği konusunda sayısız örnekler verebiliriz.

İşletmelerde çalışanlar, biz duygusu ile çalıştıkları zaman bir sinerji (işbirliği sonucu ortaya çıkan artı verim) oluşur.  Biz duygusu egemen olan bir ortamda,   çalışanlar  birbirleriyle olan iletişimlerini daha sağlıklı yürütürler. İletişimin kuvvetli olması  sayesinde şirketlerde üretim kapasitesi ve verimlilik artar, Herkes, birlikte bir şeyleri  üretebilmenin  hazzını yaşar.

Sonuç olarak  çalışanlar daha mutlu çalışacakları için,  çalıştıkları şirketi daha çok benimseyecek  ve kurumlarına  karşı aidiyet duyguları güçlenecektir.

 

Efsun Fırtına
Eğitmen&Danışman&Koç

Tüm kurumsal eğitim detaylarına kolayca ulaşabilirsiniz.